Zaman içerisinde aşamalı olarak donmuş bir yüzeye sahip olması yönüyle Ay, bir jeolog için rüya gibidir. Yüzeyi, taşların bilgi içerebilecek çıkıntılarının yapısını bozabilecek bitkilerden arınmış, kabuğu kendi gezegenimizin kabuğu gibi yoğun tektonik çevrimler dahilinde sürekli olarak değişime tabi tutulmamaktadır.
“Ay yüzeyinde muhafaza edilen jeolojik kayıt, güneş sistemindeki herhangi bir yerle bütünüyle zıttır” diyor Kring.
Bununla birlikte Ay’dan bilgi devşirmeyi hedefleyen tek zümre de jeologlar değil. Ay’ın yüzeyi, 4 milyar yıl öncesine ait kayıtları barındırıyor. O zamanlar iç güneş sistemi meteorit yağmuruna maruz kalmış, hayata imkan vermeyen bir ortamın oluşmasına neden olmuştu. Sadece Ay’da değil, aynı zamanda Dünya’da da. Bununla birlikte hayat, o esnada ortaya çıkmıştı.
O dönemle ilgili daha fazla veri toplamak (ki, büyük meteorit ve asteroitlerin Dünya-Ay sistemini ne süreyle dövdükleri hakkında hala bilgi sahibi değiliz) sadece jeologların değil, aynı zamanda buraya nasıl geldiğimizi anlamaya çalışan evrimsel biyologların, astrofizikçilerin ve astronomların da işini görecektir.
Gelecek yolculuklar robot-insan karışımı çalışmaların bir kombinasyonu halinde olabilir. Robotlar birincil keşif görevini yerine getirecek, insanlar ise onları uzaktan kontrol edecek ya da gezegen üzerinde birlikte çalışmalar düzenleyecekler.
Bu önemli soruların bazılarına verilecek cevabı aramaya başlanacak en iyi yerin Ay üzerinde neresi olduğuna dair bazı ip uçları hali hazırda ortaya konulmuş durumda. 1997 yılında Ulusal Akademiler’den bir rapor, Ay’ın Dünya’ya uzak olan bölgelerini (Schrödinger ve Güney Kutbu-Aitken havzaları), gelecekte yapılacak yolculuklarda ayak basılacak ve en zorlu bilimsel soruların çözümü için araştırma yapılacak, güvenilir bölgeler olarak seçmişti.
Bu konumların başka faydaları da var. Keşif cihetinden bakacak olursak, Ay’ın uzak bir bölgesini hedeflemek, daha önce kimsenin ayak basmadığı bir yere inmek anlamına gelecektir (Bu bölgede bir çok uzay aracı düşmüştü).
Bilimsel keşiflere ek olarak kaynak keşfi de söz konusu olabilir. Ay’ı gözüne kestirmiş çok sayıda ülke ve kurum, astronotlar için kullanılmak üzere yakıt, su ve havaya dönüştürülebilecek olan buz ve gazın nasıl elde edilebileceğiyle ilgileniyor.
Kring yine bu konuyla ilgili olarak şöyle diyor: “Dünya’nın çekim alanı dışında kaynaklara sahip olabilirseniz, güneş sisteminin keşfi daha da kolaylaşabilir. Eğer Ay, gerçekten önemli miktarda buz halinde su kaynakları barındırıyorsa, güneş sisteminin kalan bölümünü keşfetme kabiliyetimiz de büyük oranda artacaktır.”
Bu fikir, NASA ve Roscosmos’tan, Moon Express ve Jeff Bezos’a kadar dünya çapında toplulukların ilgisini çekmişti. Ay çevresinde dönecek olan uluslararası ‘Deep Space Gateway’ gibi projeler şekil almaya başlıyor. Üstelik, bizi oraya götürecek uzay araçları da halihazırda inşa edilmekteler.
Keşfedilecek çok şey, çok dünya var. Üç günlük roket seyahati kadar kısa bir mesafede bulunan komşumuz Ay’ da dahil olmak üzere. Yapmamız gereken tek şey, bu tip bir seyahatin masrafını karşılayabilmek.